Cenazesine binlerce kişi katılacak: En bilinen mülteci: Viraj Mendis

Guardian’da okuyunca ölüm haberini çok ama çok duygulandım. Yıllar önce İngiltere’den sınırdışı edilmesin diye aylarca lehine gösteriler yaptığımız Viraj Mendis 68 yaşında yaşama gözlerini yummuş meğer. Gençlik yıllarımın en önemli figürlerinden biriydi Mendis.

Haberde Almanya’da düzenlenecek olan cenaze törenine dünyanın hemen her yerinden katılacakların olacağı da belirtiliyor. Yerküremizin belki de en önde gelen mülteci aktivistlerinden biri olduğu için cenazesinin kalabalık oluşuna şaşırmadım. Olanağım olsa ben de katılmak isterdim doğrusu. Çünkü hiç karşı karşıya gelmediğim, tanışmadığım, benden haberi bile olmayan bu büyük mücadele adamı için gösteri yapan binlerce insandan biri de bendim çünkü.

İngiltere’de, 80’li yıllarda sınırdışı edilmemek için Mancehster’de bir kiliseye sığınıp orada tam iki yıl boyunca kalan Mendis için hemen her gün gösteriler düzenlenir, imza kampanyaları yapılır, forumlar gerçekleştirilirdi. Çoğunda yer almışımdır. Uzun sürmüş bir mücadeleydi gerçekten de. Onca çabaya karşın İngiliz devletinin inadını kıramamış, Mendis’in ülkeden kovulmasını engelleyememiştik. Tamillere yönelik zulüm nedeniyle İngiltere’de Sri Lanka hükümetine yönelik çalışmalar yapan Mendis’in Sri Lanka’ya dönmesi durumunda öldürüleceğine dair çok kanıt vardı. Son anda, Almanya, sığınma hakkı tanıyarak Mendis’in hayatını kurtarmıştı. İngiltere’deki aktivistler olarak biz değil ama Almanya’daki yoldaşlar olumlu bir sonuç elde etmişlerdi.

Aradan neredeyse otuz yıldan fazla zaman geçti. Adını hiç unutmasam da ne yapar, ne eder, ne durumdadır diye zaman zaman düşünmüşümdür onu. Mendis 1970’lerle 1980’lerde 15 yıl boyunca Manchester’da yaşamıştı. Nedense hakkında sınırdışı kararı verilince kentteki Ascension kilisesine sığınmıştı. Burada geçirdiği 760 günün, “modern çağda bir kişinin bir kilisede sığınmacı olarak yaşadığı en uzun süre olduğu” söylenirdi. Bulunduğu kiliseye neonaziler saldırı girişiminde bulununca, antifaşistlerle göçmen örgütlerine mensup aktvisitler günlerce kilise önünde nöbet tutmuştu.

“Burası Tanrı’nın evidir. Dileyen burada yaşar. Kimseyi dışarı atamam” diyen rahibin bu tutumuna karşın polis 18 Ocak 1984’da kiliseye baskın düzenleyerek Mendis’i gözaltına almıştı. Sonrasonda ülke tarihinin en büyük, en uzun süreli kampanyası başlamıştı. Londra’da düzenlenen hemen her eylemde yer aldım ben de.

Başarılı olmadığımızı biliyorum sadece, sonra ne olduğunu unutmuşum iyice. Manchester’da tanıştığı siyasi aktivist arkadaşı Karen Roberts ile 1984 yılında evlenip Bremen’e yerleştiğini okudum haberde.

Demek ki yanlış insanı savunmamışım dedim haberin ayrıntılarını okuduğumda. Meğer Mendis, “nasılsa ben kurtuldum” deyip boş durmamış, kendisiyle aynı kaderi paylaşan binlerce mülteci için çalışmaya devam etmiş. Bremen’de Uluslararası İnsan Hakları Derneği’ni kurmuş. Roma merkezli Daimi Halklar Mahkemesi ile birlikte çalışarak 2010 yılında Dublin’de, 2013 yılında Bremen’de, 2023 yılında Berlin’de Sri Lanka’da Tamillere karşı işlenen savaş suçlarının kanıtlarını incelemek üzere üç uluslararası mahkemenin kurulmasını sağlamış. Haberde yaşamının sonlarına doğru kampanya toplantılarına oksijen tüpüyle katıldığı da belirtiliyordu.

Uğruna İngiliz polisinden onca cop yediğim Mendis hakkında fazla bilgimin olmadığını fark ettim. Bazı arkadaşlarına göre bir “matematik dehası” olan Mendis, 1973 yılında 17 yaşındayken Manchester Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği okumak üzere gelmiş ülkesinden.

Sinhalese kökenli olan ülkesinin Tamil nüfusunun hakları için mücadele ederek siyasi olarak aktif hale gelmiş, sınırdışı karşıtı kampanyalara katılarak yaklaşık 15 kişinin İngiltere’den atılmasını durdurmayı başarmış. Bizim onun için yaptığımızı meğer o da başkaları için yapıyormuş.

İngiltere’de Devrimci Komünistler adlı grub8n destekçisiydi. Zaten bu nedenle sınırdışı edilmek istenmişti. Gerçek olan şu ki, Mendis’ten sonraki yıllarda asla ama asla ona yapılan türden bir kampanya görmedim İngiltere’de. Sınır dışı edilmesini engellemek için yürütülen savunma kampanyası, Britanya’nın göçmenlik politikaları konusunda ulusal çapta farkındalık yarattı deniyor haberde. Doğrudur, tanığım ben de.

Bremen’deki St Pauli kilisesinde yapılacak cenaze törenine katılmak üzere İngiltere, Fransa, İsviçre, Norveç, Hollanda, Danimarka ile İrlanda’dan binlerce aktivist gelecekmiş. Keşke ben de gidebilseydim. Çok isterdim.

Bu arada tam iki yılını geçirdiği Manchester’daki Ascension kilisesi cenaze töreninin düzenleneceği sabah 10 ile öğlen arasında onun için bir saygı nöbeti düzenlemiş.

Son fotoğrafına baktım. Aynı gençliğindeki gibi zekice açılmış gözleri, esmer teni, arkaya taralı saçları ile aklımda kalan gençlik görüntüsünden pek bir şey kaybetmemiş.

Onun için yürümüş olmaktan, uğruna polis copu yemekten hiç ama hiç pişman olmadım.

İyi insandı.

Şahidim.